8 Ocak 2016 Cuma

ANNEM

 
ben bu hiikayeyi çok beğendim paylaşmak istedim umarım sizlerde okur ve beğenirsiniz.

Güzel Bir Aşk Hikayesi!!

21 senelik evlilikten sonra "aşk ışıltısını" canlı tutmanın yeni bir yolunu buldum.
Bir süre önce, başka bir kadınla çıkmaya başladım ve bu aslında eşimin fikriydi.
Bir gün eşim, beni çok şaşırtarak:
"Biliyorum ki onu seviyorsun" dedi
Şiddetle itiraz ettim: "Ama ben seni seviyorum!!!"
"Biliyorum ama aynı zamanda onu da seviyorsun. Ona da zaman
ayırman gerekiyor"
Karımın, ziyaret etmemi istediği "öbür kadın", 19 yıldır dul olan annemdi.
İşimin yoğunluğu ve üç çocuğumun beklentileri sebebiyle annemi
görme fırsatım pek olamıyordu. O akşam annemi yemeğe ve
ardından sinemaya davet ettim.
Endişelendi ve hemen "İyi misin, her şey yolunda mı" diye sordu.
Annem de geç saatte gelen bir telefonun veya sürpriz bir davetin
mutlaka kötü bir anlamı olacağından şüphelenen tipte
kadınlardandı.
"Seninle beraber ikimizin biraz zaman geçirmemizin güzel
olacağını düşündüm" diye yanıtladım. Sadece ikimiz mi?" Biraz düşündü ve "Çok isterim" diye cevap verdi.

O Cuma, iş çıkışı onu almaya giderken kendimi biraz gergin hissediyordum.

Eve vardığımda fark ettim ki o da, randevumuzdan ötürü hafif gergin
görünüyordu. Kapısının önünde, paltosunu çoktan giymiş bir
şekilde bekliyordu. Saçlarını yaptırmıştı ve üzerinde babamla
kutladıkları son evlilik yıldönümlerinde giydiği elbise vardı.
Bana melekler kadar ışıltılı bir yüzle gülümsedi.

Arabaya bindiğimizde arkadaşlarıma oğlumla dışarı çıkacağımı söyledim ve gerçekten çok etkilendiler" dedi. "Randevumuzun nasıl geçtiğini duymak için sabırsızlanıyorlar."
Gittiğimiz restoran, çok şık olmasa da sevimli, sıcak ve
servisin kaliteli olduğu bir mekândı. Annemse, bir kraliçe edasıyla
koluma girdi.
Yerimize oturduktan sonra ona menüyü okumam gerekmişti, çünkü
küçük yazıları göremiyordu. Ben daha menünün ortalarındayken annemin
nemli gözlerle ve nostaljik bir gülüşle bana bakmakta olduğunu fark
ettim:

"Eskiden, sen küçükken, menüleri okuyan bendim, sense meraklı
bakışlarla beni dinlerdin" dedi. Ben de gülümsedim: "O zaman,
şimdi senin rahat rahat oturma sıran ve ben de okuyarak borcumu
ödeyebilirim" dedim.
Yemek boyunca muhabbetimiz çok güzeldi, sıra dışı hiçbir şey
olmadı ama eskilerden ve hayatlarımızdaki yeniliklerden
bahsederek kaybettiğimiz zamanın birazını telafi etmeye çalıştık.
O kadar çok konuştuk ve eğlendik ki film saatini kaçırdık. Akşam
annemi bırakırken;
"Seninle tekrar çıkmak isterim ama ancak bu sefer benim seni davet
etmeme izin verirsen" dedi ve bir akşam tekrar buluşmakta karar kıldık.
Eve geldiğimde eşim yemeğin nasıl geçtiğini sordu:
"Çok güzeldi"dedim. "Düşünebileceğimin çok üstündeydi".
Birkaç gün sonra annem aniden ciddi bir kalp krizi sonucu vefat etti.
Bu o kadar ani gerçekleşmişti ki onun için bir şey daha yapma şansım olmamıştı.
Birkaç zaman sonra evime,annemle yemek yediğimiz restorandan,
ödenmiş iki kişilik bir yemek faturası ve üzerine iliştirilmiş bir not yollandı:'Oğlum, bu faturayı önceden ödedim, çünkü seninle
kararlaştırdığımız randevu gününe gelemeyeceğimden neredeyse
yüzde yüz emindim. Yine de iki kişilik bir yemek ayarladım çünkü bu sefer eşinle beraber gitmenizi istiyorum. Seninle olan o günkü randevumuzun benim için ne anlam ifade ettiğini bilemezsin.

'Seni Seviyorum."

O esnada, "Seni Seviyorum" demenin ve hayatta değer verdiğimiz
o insanlara hak ettikleri zamanı ayırmanın önemini anladım.

Hayatta hiçbir şey ailenizden daha önemli değildir.
Onlara hakları olan zamanı ve ilgiyi verin çünkü böyle şeyleri erteleyebileceğiniz

"başka bir zaman"ı her istediğinizde yakalayamayabilirsiniz.
HAYATMIZDAKI EN DEGERLI AŞKIMIZ TÜM ANNELERE...


alıntıdır



Hikâyeler, hiç şüphesiz hayatın gerçeklerinden kesintilerdir. Tarafımızdan yaşanmış ya da yaşanmamış olması fark etmez. Birileri mutlaka bir yerlerde yaşamıştır. Bu nedenle bize gelen bazı hikâyeleri ve kendi yaşantımızdan bazı gerçekleri size küçük bir buket halinde sunmaya karar verdik. Binlerce belki daha fazla hikâye var. Ünlü Arjantinli yazar George Louise Borges, hikâye aramak için eski İslam veya Doğu Klasiklerini okuyup not almış. “Lemezat-ı Hulviyye” adlı kitaptan bir hikâyeyi kendi kitabına aktarmış. Günün birinde ben de Lemezat’ı okuyunca Borges’in hikâyesine orada rastladım. Hikâye aklımda kaldığı kadarıyla kısaca şöyleydi:

İslam’ın o eski muhteşem dönemlerinden Harun Reşit döneminde, Bağdat’ta, gözlerinden başka hiçbir yeri görünmeyen peçeli bir kadın, Pazaryerinde gezerken Atabet’il-Gulam adında bir gençle bir an göz göze gelir. Genç, kadının peşinden ayrılmaz. Bir daha, bir daha görmek ve gözlerine bakmak ister. Kadın alelacele işlerini görüp evine kendini atar. Ama Atabe peşini bırakmaz. Hiçbir şey de demeden günlerce evinin önünde sadık bir köpek gibi bekler. Amacı kadını peçesiyle veya peçesiz bir kere daha görmek…

Bakar ki kadın aldırış etmez, oralı değildir. Şiirler yazar, serenatlar söyler ve sesini duyurmaya çalışır.

Asil ve üst seviyeden olan kadın, olayı çözmeye çalışır. Derken, pencerenin perdesini hafifçe aralayıp bakar. Adam oradadır ve gitmeye de hiç niyeti yoktur. Kadın hizmetçisini gönderip meramını sordurur. Atabe kadına vurulduğunu söyler. Onu görmek, konuşmak istediğini, aşkını ilan etmek istediğini bildirir. Hizmetçi kadın aynen iletir. Kadın anlar ki durum ciddidir. Adamın adını, sanını öğrenmek üzere tekrar hizmetçisini yollar ve her şeyi öğrenir. Sonra kadın bir not yazıp hizmetçiye verir ve ona iletmesini söyler. Notta şunlar yazılıdır:

“Efendim, biz, Pakize bir kadınız. Burada durup beklemeniz ve yaptıklarınız ismetimize ve iffetimize halel getirir, lütfen bizi konu-komşuya daha fazla rezil etmeden buradan gidiniz…”

Atabe durumu anlar ve gider. Ancak gerçekten âşık olmuştur ve evinde duramayıp yine geri gelir bu defada biraz daha ısrarla kadını görmek istediğini, ona âşık olduğunu evinin önünden haykırır. Kadın iyice rahatsız olur ve çaresiz balkona çıkıp ona cevap vereceğini söyleyerek, giyinip kuşanıp peçesini takar, evinin balkonuna çıkar ve kendisine cevap vereceğini ama evine gitmesini söyler.

Kadınını da yanına alır ve Atabe’nin yanına kadar gider. Selamdan sonra sorar ki:
— Bizim hiçbir yerimiz açık değildir, sizinle de bir sözümüz sohbetimiz olmamıştır. Siz benim neyime âşık oldunuz efendim? Atabe de:

— Gözlerinize âşık oldum diye cevap verir. Kadın, ciddiyetle ve nezaketle dinlediği Atabe’den izin isteyip kalkar evine gider. Atabe çok sevinmiş ve en azından geldiği için biraz mutlu olmuştur. Ancak bu mutluluk fazla uzun sürmez. Bir süre sonra hizmetçi kadın çok geçmeden kapıyı çalar ve üzeri örtülü iyi paketlenmiş bir hediye getirir. Atabe hediyeyi önce yüzüne gözüne sürdükten sonra yavaşça açmaya başlar.

Önce hediyenin üzerindeki örtüyü kaldırır yavaşça. Sonra onun altındakini kaldırır ve bir notla karşılaşır:

“Siz benim gözlerime âşık olduğunuzu söylemiştiniz; onları size gönderiyorum, benim gözlerimin size hakkı örten bir perde olmasını istemem…” şeklinde bir not yazmıştır kadın.

Atabe şok olmuştur. Telaşla önünde kapalı duran gümüş kâseyi açınca, karşısında kendisine bakan bir çift göz görür ve bayılıp düşer. Ayıldıktan sonra ne büyük bir hata yaptığını anlar. Secdelere kapanır ve saatlerce günlerce kalkmaz. Gözyaşlarıyla sabah akşam kendisini affetmesi için Allah’a yalvarır. Sonra nihayet olgunlaşıp erer ve genç Atabe’den hiç eser kalmaz. Mecazi aşkı hakikisine dönüşmüş, gerçek aşkı bulmuştur. Sonra büyük bir evliya olmuş ve adından bu güne kadar bahsedile gelmiştir.

Aslında Mevla diyeceğimiz yerde Leyla dersek, mecnun olmak ve mecazi aşkın kucağında boğulmak işten bile değil. Ama gerçekten buna dur demek veya diyebilmek de kaç kişiye nasip olmuştur bilinmez.

Bu kitapta bir tane böyle hikâye var. O da günümüz Internet ortamından alınmış. Kim gönderdi, kim yazdı bilmem ama ben yazmadım ben sadece naklettim. Diğerlerinin birçoğu da öyle… Ben sadece gerekli gördüğüm yerlere küçük yorumlar yerleştirdim. Kimin hikâyesi olduğu da çok önemli değil. Çünkü yine Borges’in dediği gibi, hikâyeler halkın ortak malıdır.